Çok şiddetli bir kış günü Filibeli Arif Efendi çok hasta olduğu halde yatağından kalkar ve “Hiç kimse gelmezse Aziz gelir!” diyerek dershanesine gelir. Vefakâr talebesini kapıda kendisini beklerken görünce hislerini gizleyemez: “Evladım, bugün ders gösteremeyecek kadar rahatsızdım. Fakat seni mahzun etmemek için geldim.”
Bugünlerde soğuk hava şartları veya mesafeler değil, içinde bulunduğumuz pandemi süreci bizi birbirimizden uzakta tutuyor. Ancak sanatın güzelliği ve muhabbetiyle bir araya gelmek için teknolojik imkanları sonuna kadar kullanıp uzakları yakın ediyoruz hamd olsun.
1883 senesinde Üsküdar’da dünyaya geldi. Babası Üsküdar Mahkeme-i Şer‘iyye başkâtibi ve Yeni Vâlide Camii imam-hatibi Abdünnebî Efendi, annesi de Binnaz Hanım’dır.
Hocası Hâfız Şükrü Efendi ile hafızlığını tamamladıktan sonra aynı mektepteki hat muallimi Hasan Talat Bey’den rik‘a, divanî ve celî divanî yazılarını meşk ederek icâzet aldı.
Üsküdar İdâdisi’ndeki tahsiline devam ederken eline geçen bir ebru kâğıdı onu bu sanata yönlendirdi. 1903’te Sultantepe’deki Özbekler Tekkesi şeyhi Edhem Efendi’nin derslerine giderek ebru sanatını, kâğıt boyama ve âharlama usullerini öğrendi.
Dönemin meşhur celî üstadı Sâmi Efendi’den ta‘lik hattını meşk edip 1905 yılında bu yazıdan, ertesi yıl da sülüs-nesih yazılarından icâzet almaya hak kazandı.
Ayrıca Konyalı müderris Mehmed Vehbi Efendi’den is mürekkebi imalini ve Sultan Abdülaziz’in okçubaşısı Seyfeddin Bey’den kemankeşliği öğrendi. Cilt alanında pek mahir olan, belli hadiselere ebcedle irticâlen tarih düşüren ve gül yetiştiriciliğinde madalyalar kazanan, ayrıca İslami ilimlerde de ileri bir seviyede olan Necmeddin Okyay ustamız “Hezarfen” (pek çok işi ustalıkla yapabilen) unvanıyla tanınmaktadır.
Medresetü’l-hattâtîn’de Kâmil Akdik’ten sülüs hattını ilerletti. Tuğrakeş İsmail Hakkı Bey’den de celî sülüs ve tuğra meşk etti. Ayrıca burada ebru ve âhar muallimliği de yaptı. Hatta hocalığı sırasında yazılı ebru denilen tarzı ve çiçekli ebruyu buldu.
Emekliye ayrıldıktan sonra sanat faaliyetlerini evinde öğrencileriyle çalışarak ve eserler yazarak sürdürdü. Dostlarının ve sanatseverlerin uğrak yeri olan evi âdeta bir kültür ve sanat merkeziydi.
1976 yılında Haydarpaşa Numune Hastahanesi’nde vefat eden üstadımız, ertesi günü kırk yıl imamlık yaptığı Yeni Vâlide Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Karacaahmet’teki aile kabristanına defnedildi.